Beni 80’ler dizisinde izleyen Kurt Kanunu’nda tanımıyor

Genç oyuncu Pelin Akil Kurt Kanunu’nda Naciye, Seksenler’de Seçil, Marika’nın Serveti tiyatro oyununda ise Marika rolüyle karşımızda. İki dizide rol almanın ruh halini değiştirdiğini söyleyen Akil “Bu iş sanıldığı kadar kolay değil” diyor.

FATMA KARAMAN fatmak@stargazete.com

Onun adını son zamanlarda çok sık duyuyoruz. Hem Kurt Kanunu hem de Seksenler’deki başarılı oyunculuğuyla dikkat çeken bir isim Pelin Akil... 26 yaşındaki genç oyuncuyu Arka Sıradakiler dizisinde hayat verdiği Zehra karakteriyle tanıdık. İstanbul Üniversitesi konservatuar bölümünde müzikal okurken yarıda bırakıp Yeditepe Üniversitesi’nde oyunculuk eğitimi almaya başlayan Akil, henüz üçüncü sınıfta olmasına rağmen yıldızı parladı. Kemal Tahir’in önemli eseri Kurt Kanunu’nun Naciye’si ve Seksenler’in Seçil’i ile oyunculuk öyküsünü ve üç projede yer almanın hikayesini konuştuk...

Kurt Kanunu dizisinden biraz bahsedebilir misiniz?

Olaylar 1926 yılının haziran ve temmuz aylarında geçiyor. Mustafa Kemal ******’e yönelik İzmir’de yapılması planlanan İzmir suikastı sürecini ele alan bir eser. Ortalıkta çok fazla gözükmeyen, önemli bir karakter olan Ballı Naciye’yi oynuyorum. Duygusal ama özgürlüğüne düşkün, sert ama yumuşak kalpli, cilve ve işvesinden vazgeçmeyen son derece zeki bir kadın. Naciye’nin en büyük sırrı ise hikayenin ilerleyen bölümlerinde ortaya çıkacak.

Romandan uyarlama diziler Türkiye’de her zaman tartışma konusu olmuştur. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kurt Kanunu Kemal Tahir’in belki de en ağır eseri. Bu yüzden bu romanın televizyon dizisi olarak herhangi bir kurguya yer vermeden çekilmesi çok daha kıymetli. Yazar Alev Alatlı ve Vahdettin Ergin’in danışmanlığı sayesinde kitabın diziye uyarlanmasında ortaya çıkabilecek uyum zorlukları da en aza indiriliyor.

Peki tepkiler nasıl?

Aslında erkek egemen bir hikaye gibi görülüyor. İstiklal Mahkemesi süreci, sorgulamalar, suikast planı, hikayemizdeki erkek egemenliğinin yoğun olduğu bölümler. Ancak Ballı Naciye’nin etkisi bu yargıyı değiştiriyor. Yaşananların gerçekliği bu dizinin en önemli farkı...

12 EYLÜL ÖNCESİNİ İŞLİYORUZ

Aynı zamanda Seksenler’de de oynuyorsunuz...

Dizide Seçil adlı solcu bir kızı oynuyorum. 2012’ de Çağatay ile evlenip aileye gelin olarak giriyor. Karakterin 1980-2012 yılları arasındaki değişimini izliyoruz. Dönemin ruh halini yansıtması açısından önemli bir nokta bu.

Siz nasıl değerlendiriyorsunuz 80’leri?

80’leri ancak anlatılanlardan biliyorum. Dizide 12 Eylül öncesini işliyoruz. Her dönemin kendince güzel yanları da zorlukları da mutlaka var. Ama 80’ler bildiğim kadarıyla oldukça dramatik bir süreçmiş. En acı olan da aynı kimlik, dil ve vatan altında toplanan farklı ideolojide insanların birbirleriyle olan anlaşmazlıklarını kanla sonlandırmaları herhalde.

Peki Kurt Kanunu dizisinin geçtiği yıllarda mı, yoksa 80’ler de mi yaşamak istersiniz?

Her iki dönem de yaşamak zor olurdu herhalde. Şu an içinde bulunduğum dönemi seviyorum ama anı yaşayan biriyim. Koşulların zor olduğu zamanlarda bile her anımı güzel geçirmeye ve pozitif düşünmeye çalışırım.

İki ayrı dizide rol aldığınız için zorlanıyor musunuz?

Prensip olarak iki ayrı dizide oynamayı hem adapte olmak hem de inandırıcılık açısından doğru bulmuyordum. Önce Kurt Kanunu projesinde oynamaya başladım. Fakat sekiz bölüm çektikten sonra üç buçuk aylık bir bekleme süreci ve dizinin yayınlanmayacağına dair söylentilerde TRT bana farklı bir proje sundu. Seksenler dizisinin sitcom olması beni cezbetti. Bu kadar güçlü bir kadroyla çalışma fikri de güzeldi. Şimdi iki dizide de bambaşka karakterleri oynuyorum. Seksenler’i izleyenler Kurt Kanunu’ndaki Naciye karakteriyle tanımıyor beni!

GENİŞ PAÇADAN FERACEYE

Peki siz kendinizi iki farklı dizide izleyince ne hissediyorsunuz?

Dil olarak Kurt Kanunu daha farklı elbette. Şu an Türkçede kullanılmayan pek çok kelime, dizi sayesinde insanların kulağına çalınıyor. Herkesin anlaması mümkün değil ama merak edip sözlüğe bakan oluyorsa ne mutlu... Seksenler ise günümüz dilinden farklı sayılmaz. İki projenin de ayrı bir dünyası var. 80’lerin geniş paça pantolonundan Kurt Kanunu’nun feracesine uzanan bir farklılıktan bahsediyorum! İki yapımda da rol almak sanıldığı kadar kolay değil. Ruh halim bile değişiyor. Ancak kendimi izlemekten keyif alıyorum. İzlerken ben de o dünyaya gidiyorum. Umarım iki projede de seyirciye inandırıcı geliyorumdur.

Sahnenin tozunu yuttu bırakamıyor

Aynı zamanda tiyatroyla haşır neşirsiniz...

Bana en büyük hazzı veren yer tiyatro. ‘Sahnenin tozunu yutmak’ diye bir tabir vardır ya, işte o tozu yutunca bir daha tiyatro yapmamak gibi bir seçeneğiniz olmuyor. Daha önce bir dönem İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikal bölümünde okudum. Şu anda da Yeditepe Üniversitesi konservatuar bölümünde başarı bursuyla okuyan üçüncü sınıf tiyatro öğrencisiyim. Fakat dizi ve tiyatro çalışmalarından dolayı okulumu bir süre dondurmak zorunda kaldım.

Şu sıralar Marika’nın Serveti adındaki tiyatro oyununda oynuyorsunuz değil mi?

Evet, bu iki dizi projesiyle beraber devam ettiğim bir de oyunum var. Necdet Bayındır’ın kaleme aldığı Haldun Taner’in yönettiği Marika’nın Serveti oyunundayım. Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başladığı dönemde, Van’da Türk ve Ermeni halkları arasındaki ilişkilerin anlatıldığı oyunda Ermeni kızı Marika’yı oynuyorum.

Rica ettiklerinde mırıldanıyorum

Müzikal eğitimi almışsınız. Sesiniz güzel mi?

Şarkı söylemeyi çok seviyorum ama bir yerde sahne almak gibi bir durumum olmadı. Arkadaşlarımın doğum günlerinde, konuk olduğum televizyon programlarında benden şarkı söylememi rica ettikleri zaman bir şeyler mırıldanma şansım oluyor. Şimdilik şarkı söylemek beni bu gibi zamanlarda tatmin ediyor, fakat zaman ne gösterir bilemem.